Beyaz-Sıyah Türkler

Yeni kuşaklar için kısa bir açıklama

"BEYAZ TÜRKLER" “SİYAH TÜRKLER”

...VE DÜN VE BUGÜN

Yeni kuşaklar için kısa bir açıklama; 55. Hükümet, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hükümeti kurmakla görevlendirdiği ANAP Genel Başkanı ve Rize Milletvekili merhum Mesut Yılmaz’ın; ANAP, DSP, DTP ortaklığı,CHP’nin dışarıdan desteği ile kurduğu ve 30 Haziran 1997-11 Ocak 1999 tarihleri arasında 19 ay görevde kalan hükümettir.

55. Hükümet döneminde "Cumhuriyet tarihinin en büyük reformlarından birisi" olarak addedilen "kesintisiz 8 yıllık temel eğitim” tasarısı zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,Başbakan Mesut Yılmaz,hükümet yetkilileri ve hükümet yanlısı medya kuruluşları tarafından millete meydan okuyarak yürürlüğe girmişti.

"Kesintisiz 8 yıllık temel eğitim” eski 3 yıllık ortaokulların 5 yıllık ilkokul ile birleştirilerek sekiz yıla çıkartılması şeklinde tasarlanmıştır. Sekiz yıllık temel eğitim aslında İmam-Hatip Ortaokullarının kapatılması için düşünülmüş bir tasarıydı.

İmam-Hatip Ortaokullarının kapatılması, meslek ve teknik liselerin ortaokul kısımlarının da kapatılmasına sebep oldu. Zira sekiz yıllık temel eğitim sistemine göre ortaokul uygulaması kanunen kaldırılmıştı. Binaenaleyh mesleki ve teknik eğitim de böylece engellenmiş oldu. Halk tabiri ile söylemek gerekirse kurunun yanın da yaş da yandı…

24 yıl önce İmam-Hatip Ortaokullarının kapatılmasına karşı çıkan muhalefete ve bazı medya kuruluşlarına tepki gösteren dönemin başbakanı Mesut Yılmaz; "Bunu kullanıp Türkiye'de yeniden kavga çıkarmak isteyenler var, ama huzurunuzda ifade ediyorum. Kuru gürültüye pabuç bırakmayacağım. Sonuna kadar tasarıya sahip çıkacağım.

Hiç şüpheniz olmasın ki, gelişmiş ülkeler gibi bizim çocuklarımız da en az sekiz yıl eğitim görecektir. Sekiz yıllık eğitim Cumhuriyet tarihinin en büyük reformlarından birisidir. İnşallah bu da bize, bugünkü Meclis'e nasip olacak, uygulaması da benim hükümetime nasip olacak.

Bunu engellemek isteyenler Türkiye'nin gelişmesini istemeyenlerdir. Bundan siyasi çıkar sağlamak isteyenlerdir. Çünkü onlar kendi geleceklerini milletin cehaletinde görüyorlar. Millet ne kadar aydınlanırsa, geleceklerinin o kadar karanlığa düşeceklerini biliyorlar. Ama Türkiye'yi onlara bırakmayacağız. Atatürk Türkiye’sine sahip çıkacağız.” Milliyet, 26.07.1997

Yukarıda özetlemeye çalıştığım 55. hükümetin “Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim reformu” dediği eğitim sistemine göre 1997 yılında ilkokula başlayan çocuklar bugün 31 yaşında ve Türkiye’nin eğitimde geldiği nokta ortada!

Açıkça görülüyor ki; "reform paketi(!)" zamanın hükümetine hangi alanlarda çıkar sağlamış ise onunla kaldı. Her hükümet döneminde olduğu gibi Washington’un ve Batılı ülkelerin kapalı kapılar arkasındaki talepleri ile Türkiye her zaman dış güçlerin ve dışa bağlı iktidarların kurbanı olmuştur.

Başbakan Mesut Yılmaz,Rize'de, Çay-TV'ye yaptığı açıklamasında;

"Bu Milletin geçmişte yaşadığı bir takım sıkıntılar var. Bir dönem camiler kapatılmış, din yasaklanmış. Geçimini bile sağlayamayan bu fakir halk, kendi parasıyla İmam-Hatip Okullarını yapmış, Devlete: "Al bunları işlet! "demiş" diyordu.

Başbakan bu açıklamayı yaparken kurduğu hükümet ortağı DSP ve CHP de Mesut Yılmaz'a destek veriyordu. Geçmişte camilerin kapatılması, Kur’an’ın, ezanın, Kur’an Kurslarının, başörtüsünün yasaklanması gibi uygulamaların gündeme taşınması ile milletin nabzı tutuluyor, fakat diğer taraftan „kesintisiz 8 yıllık temel eğitim” uygulaması ile İmam-Hatipler kapatılıyordu.

1946'ya kadar tek parti döneminde yapılan baskı ve zulüm çok partili dönemde de şekil değiştirerek devam etti! Dini ve milli değerler nesillerin ruhundan, kalbinden, beyninden silindi. Fazilet, ahlak, iffet, irfan gibi değerlerin yerine nesiller mutluluğu sadece maddi kazanımlarda aradı!

İmam-Hatip ve başörtüsü üzerinden yapılan siyasetin halk tabanındaki karşılığı büyük kabul görüyor, fakat siyasette her zaman çıkar aracı oluyordu.

100 yıldır, dini ve milli değerler üzerinden yürütülen siyaset hükümetlerin çıkar sağlamak için oynadığı en güçlü koz haline geldi her zaman.

Başörtüsü sebebiyle üniversitelerden atılan “yavrularımız”, devleti yönetenlerin samimiyetsizlikleri karşısında istikbâllerini inançlarına tercih etmekle karşı karşıya bırakıldılar.

Bu çarpık düzene karşı mücadele veren aileler, "şeriatçı" diye gözaltına alındılar.

Nesiller boyu mağdur edilenler bu vatanın evlatları değil miydi?

Kendilerinden önceki hükümetlerin mağduru olanlar, hükümet etme makamına gediklerinde düşünce ve inanç haklarını kullanmak için büyük çileler çekmiş mazlum milletin taleplerini neden görmezden geldiler?

Türkiye’de yaşamak sadece güçlü onlara verilmiş bir hak mıdır?

Bu gücü onlara kim vermiştir; millet vermedi mi?

Dini ve milli değerler milletin ortak değerleri değil midir?

Bu değerleri milletimiz kanlarını, canlarını, mallarını feda ederek kazanmamış mıydı?

Bu hakkı milletin elinden almak kimsenin haddi ve hakkı değildir!

55. hükümetin kurulmasından başlayarak milletin bir kesimine yapılan baskıcı politikaları özetlemeye çalıştım.

Yukarıda bahsi geçen başörtüsü ve İmam-Hatip mağdurlarından biri de Erdoğan ailesidir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle Türkiye artık “Beyaz Türkler” tarafından yönetilmiyor!

Beyaz Türkler” kavramı Prof. Dr. Nilüfer Göle tarafından siyasi bir terim olarak dilimize kazandırılmıştır.

Kendisini şehirli, seçkin sınıfa mensup, ilerici olarak tanımlayan asker, sivil, bürokrat, aydın kesim “Beyaz Türkler”, kırsal kesimde yaşayan,kırsal kesimden kentlere göç etmiş ve toplumun dar bir alanı içinde kapalı olarak yaşayan ve kendilerine tepeden bakılanlar ise "Siyah Türkler“ olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel olarak yeniden şekillendirilen kavramlar için geçmişte şehirliye “aydın”, kırsal kesimde yaşayanlara “cahil köylü” denirdi.

Günümüze geldiğimizde ise yaklaşık 20 yıldır Türkiye’yi "Siyah Türkler“ yönetmektedir. Yani geçmişin mağduriyetini nesiller boyu yaşayan muhafazakâr halk kesiminin içinden gelen AKP! 2001 yılında kurulan AKP, 100 yıllık bekleyişin adeta zafer yılı olarak millet nezdinde kabul gördü. Milletin büyük desteği ile merkezi ve mahalli yönetimlerle beraber altı defa ezici çoğunlukla iktidara gelen AKP, yani geçmişin mağduriyetini bir asırdır yaşayan "Siyah Türkler" nihayet siyasi baskılardan, boyunduruk altında yaşamaktan kurtulmuştu.

Milletin, AKP’ye verdiği destek o derece güçlü idi ki, merhum Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan resimlerinin yer aldığı pankartlar meydanlarda taşınıyor ve: “Astınız”, “Zehirlediniz”, “Yedirmeyeceğiz” yazıyordu.

Evet, milletimiz AKP hükümetini yedirmedi, fakat onlar Devleti pek güzel yediler!

AKP iktidarından bu yana 20 yılda Türkiye giderek iç ve dış siyasette güç kaybetti!

Merhum Turgut Özal için söylenen “hanedan yönetimi” yakıştırması bugün “Erdoğan hanedanı” diye söyleniyor. AKP hükümetinin başarısızlığı yandaş medya kuruluşları ve sosyal medya korsanları tarafından ustaca makyajlanarak millete servis ediliyor. AKP hükümeti inandırıcılığını tamamen yitirdi; kapalı kapılar arkasında kıyamet kopuyor! Türkiye belirsizlik içinde güç kaybediyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi ve fakat katbekat fazlası ile devlet hazinesi „Siyah Türkler“ iktidarında boşaltıldı. Kimine göre 128, kimine göre 130 milyar dolar Merkez Bankası kasasından buharlaştı. Bu para nereye, kime, nasıl gitti bu bir yana. Fakat bu devasa para ile Türkiye baştanbaşa yeniden mamur edilirdi. AKP hükümeti, 2020 yılında Türkiye dünyanın en güçlü 10 ekonomisinden biri olacak demişti. 2000 yılında ekonomisi en güçlü ülkeler arasında 17. sırada olan Türkiye, AKP iktidarında 20. sıraya geriledi. 2002’de vatandaş asgari ücretle 5.7 çeyrek altın alabilirken, bugün asgari ücretle 3.4 çeyrek altın alabiliyor.

"AK Gençlik” olarak nitelendirilen ahlak timsali, bilgili, ilkeli 18-29 yaş grubu gençlik üzerinde yapılan istatistik araştırma sonuçları kelimenin hakiki manası ili tam bir fecaat!

İndependent’in 18-29 yaş grubu gençlik üzerinde yaptığı araştırmaya göre gençliğin;

Yüzde 14’ü beş vakit namaz kılıyor./Yüzde 17,8’i hiç namaz kılmıyor.

Yüzde 11,7'si ahiretin varlığına inanmıyor./Yüzde 7,7'si hiçbir dine mensup değil.

Yüzde 39'u sadece Cuma Namazı kılıyor.

Yüzde 26,7'si sadece Bayram Namazı veya özel günlerde yılda birkaç kere namaz kılıyor.

Yüzde 82'si bir dini inanca sahip./Yüzde 76'sı geleceğini Avrupa’da görüyor.”

Türkiye her zaman; "atı alan Üsküdar"ı geçiyor” deyimine göre yönetildi

İktidarı ele geçirenler kendilerini, ülkeler fethetmiş kahraman yerine koydu; diledikleri gibi at oynattı, har vurup harman savurdular!

Fırsatı ganimet bilen, arkasına siyasi desteği alan köşeyi dönüyor. Ne millete, ne devlete, ne de dine itibar etmiyor.

Hiç kimse cesaret edip soramıyor; bu yoğurdun bolluğu hangi ineğin sütünden?

"Yeter artık!" Millet sağılacak inek, dövülecek davul değil diyemiyor!

Düşünce hürriyeti, adalet tam takır, kuru bakır; dünle bugün arasında hiçbir fark yok!

Hükümet edenler kendileri TL'ye güvenmezken,milleti TL ile yatırıma yönlendiriyor!

Bizzat kendi yönettikleri Devlete güvenmeyenler mal varlıklarını yabancı ülkelerde güvence altına alıyor.

Şehitlerin tabutlarına sarılmış ağlayan bir Cumhurbaşkanı,bir Başbakan,bir Bakan, bir İşadamı,bir Paşa, bir General ve bunların eşlerini görmedik...

Onlara sormak lazım; sizinki evlat da,canını bu vatan için kurban edenler kurbanlık koyun mudur?!

Bu vatan sadece Mehmetçiklerin doğduğu,yaşadığı ve öldüğü topraklar mıdır?

Hiç kimse unutmasın ki; zulmile abad olanın ahiri berbad olur…

 Kadır İnaltekin. Berlin.

Yazar Hakkında

Prof.Dr.Kadır İnaltekin Diğer Makaleler