Hüseyin Kâzım Kadrı'nın

Osmanlının Suriye,Beyrut'ten ayrılışı

Osmanlılar,Beyrut'u nasıl terk etti?..

Yıl,Sene,1918...

Hani,tipki,geçtiğimizde günlerde İsrail'in Beyrut'a yaptığı bombardıman ve katliam misali, ozamanlarda (zamanın, bugünki USA/ABD)sı olan,Gros Bratanya- İngiliz ve Fransız uçakları Beyrut'u ateş altına almış,Osmanlıyı yakıp, yıkmaya çalışıyordu.

(Geçen günlerde,edebsiz Lüblan'ın Cumhur Başkanı Mickael Aoun,haddını aşmış.Osmanlı hakında atıp tutuyordu ya.Bu derleme yazımızla,geçmiş olayları, Hüseyin Kâzım Kadrı'nın kaleminden,hafızaları tazelemiş olalım.)

Osmanlı'nın,Beyrut'u terk edişinin  hatıratından hikayesi... 

Bu "yaşananmış hayatları" kitabında anlatan,Hüseyin Kâzım Kadrı Efendı

"Beyrut'un işgaline şahit oldum.Günlerce evlerimizden çıkmaya korktuk."

"O sırada "Hükümet-i Arabiye-i Haşimiye" ilan edilmişti..."

 Cemal Paşa'nın işkencesine uğrayan ve uzun müddet hapiste kalan,Şükrü Paşa Eyyubî vali sıfatıyla,Beyrut'a geldi.

Arap sancağı,enva-ı tezahürat ve merasim le hükümet daire sine çekildi ve müheyyiç nutuklar îrad edildi.

Cemal Paşa'nın, "Âliye Divan-ı Harb'i "kararıyla idam ettirdiği adamlar için ihtifaller yapılarak asıldıkları "Burc" meydanına da "Sahatü'ş-Şüheda"adı verildi.

Şükrü Paşa'nın ilk verdiği emir, Beyrut'taki Türklerin Salt'a teb'îdleri idi.

Yalnız Beyrut eşrafı benimle ailemin ve o sırada nezdimizde bulunan kayınpe derim İsmet Paşa'nın istisna edilmekliğimize müsaade almışlardı. Bunu gelip söyledikleri zaman, kayınpederim; “hayır, biz vatandaşlarımızdan hiçbir suretle ayrılamayız. Mademki valiniz böyle bir emir vermiştir, biz de en öne düşer ve menfamıza kadar gideriz” dedi. Bu söz,onları düşündürdü ve tekrar valiye müracaatla Beyrut'taki Türklerden şimdiye kadar bir fenalık ve zarar görülmediğini söyleyerek,hepimizin yerlerimizde kalabileceğimiz müsaadesini aldılar. 

Fakat ,yanlışlıkla bir zabitimizi öldürdüler.. Bîçarenin kabahati de, Sahatü'ş-Şüheda'da bulunduğu otelin penceresinden başını çıkarması idi.(Yani,Otel penceresinden dışarıya göz atmıştı.)

MUTEFİK KUVVETLER,ARAP MİLLİYETÇILIĞINI AŞILIYORDU!..

Hükümet-i Arabiye,İngilizlerin ve Fransızların vaadlerine rağmen ancak bir hafta pâyidar oldu.

İtilâf devletlerinin askerleri Beyrut'u işgal ettikten sonra, Arap bayrağını indirdiler ve yerine kendi bayraklarını çektiler!.. Bugünden sonra İstanbul'dan hiçbir haber alamadık. Yalnız Mütareke ilan edildiğini atılan toplardan anladık.İngilizler Beyrut'a gelir gelmez, muhtekir tüccarın ambarlarını mühürlediler ve önlerine birer nöbetçi diktiler. Zannediyorduk ki bir iki gün sonra bu ambarları açıp ve sahiplerine mal olduğu fiyat üzerinden ahaliye sattırıp halkın son dereceye gelen ihtiyacını temin edecekler. Öyle yapmadılar; bu ambarlar daima kapalı kaldı ve günün birinde pirinç ve un yüklü kocaman bir vapur Şanghay'dan gelip Beyrut rıhtımına yanaştı. Bu vapurun getirip boşalttığı zahire çuvalları adeta bir dağ teşkil edecek cesamette idi.

Pirince altı,una dört kuru narh koydular ve halk sürü sürü gelip aldılar. Bir gün içinde herkes ihtiyacını maa-ziyadetin temin etmiş oldu.O zaman mühürledikleri ambarları açtılar ve sahiplerini de diledikleri gibi mallarını satmakla serbest bıraktılar.

Beyrut'ta bir hayli Türk aileleri vardı.(bugünde vardır ya) O sırada Şam'daki "Hilal-i Ahmer " memur larını İstanbul'a iade için bir vapur göndermişlerdi.Bu vasıtadan istifade eden birtakım aileleri vatanlarına döndüler. Yine o günlerde İstanbul'a giden Valdek Ruso kruvazörüyle elli altmış kimseyi gönderdik.

Onda sonra bir vasıta-ı nakliye bulunamadı ve altı ay müddet,Suriye'nin her tarafından gelip Beyrut'ta toplanan yüzlerce aileleri geçindirebilmek zarureti hasıl oldu. Bunlardan bazı zevat bana müracaatla bu işe bakmak üzere, bir heyet intihap ettiklerini ve benim de bu heyetin riyasetini deruhte etmemi teklif eylediler; bittabi kabul ettim.

 LEVAZİM,ERZAK İNGİLİZLERİN  KÖNTROLUNE GİRMİŞTİ.

Ve ertesi günü belediye reisi, Ömer Da'vak Efendi'yle beraber İngiliz ve Fransız kumandanlarını görüp meseleyi anlattım. Aramızda husule gelen itilâfa binaen,İngiliz ordusu menzilinden yağ, şeker, pirinç,un, patates ve sabun gibi şeylerin her ay benim imzamla alınıp Türk ailelerine tevzii takarrur etti ve komisyonumuzun teşekkülü de resmen tasdik edildi.Yüzlerce ailenin bu tarzda temin-i hayatında muvaffak olduk…

Fakat,aylar geçiyor ve İstanbul'a avdetimize imkân görülmüyordu. Benimle temas eden İngiliz merkez kumandanı Miralay Tomson diyordu ki..;

 “İngiltere'ye avdet için İskenderiye'de vapur bekleyen birçok zabitlerimiz var. Bunları bile vatanlarına iade edemiyoruz. Nerde kaldı ki sizi gönderelim. Biraz daha sabır ediniz." dedi.

CİZVİT-TARIKATI

O zaman Fransa'dan Beyrut'a gelen Cizvitlerin büyükleri Per Şantor'dan istifade edebileceğimi düşündüm.

 Harbin devam ettiği müddetçe Beyrut'ta kalan Cizvitlere birçok muavenetlerde bulunmuş ve bir defa da vali,Azmi Bey'in teklifiyle,Cemal Paşa onları Diyarbakır'a nefye karar vermişken Şam'a kadar gidip ve Cebel hükümetinden de zahire verdirerek uğradıkları müşkilât ve şedâdi tahfife çalışmıştım.

OSMANLI,HRİSTİYAN KURUMLARINA(HÖŞ GÖRÜ İLE) BU KURUMLARIN KURULMASINA MUSADE ETMESİYLE,HATA YAPMIŞTI

Per Şantor'dan başka,Fransız Tıbbiye Mektebi müdürü Per Marten ve Yesuiyyenin reisi Per Katen,Fransa'dan Beyrut'a geldikleri zaman beni ziyaretle Cizvit Tarikatının bana karşı şükran ve minnetlerini söylemişlerdi. Ben de bir defa olsun onlardan bir yardım istemeye karar verdim ve Per Şantor'u görerek boş Beyrut'a bir vapur göndermesi için,Mareşal Allenbi'ye Müracaatta bulunmak hususunda Fransız valisini ikna etmesini rica eyledim.

Per Şantor, bu işin husulüne son derecede gayret edeceğini vaad ile hemen valiyi görmeye gitti ve muahheren evime gelerek yazdırdığı telgrafın suretini de getirdi.Bir hafta sonra,Miralay Tomson'un beni aradığını söylediler. Kendisini gördüğüm zaman maksadınız hasıl oldu." Ellenga vapuru sizleri İstanbul'a götürmek için üç gün sonra Beyrut'a gelecek. Siz de hazır olunuz ve aşyanızı rıhtıma nakl ediniz",demişti.

Derhal vatandaşları haberdar ettik,eşyalarımızı taşımaya başladık... Vapur da geldi yanaştı.Kocaman bir transat lantik…Bir taraftan da hükümetin istediği defteri tanzim ediyorduk.

Her ailenin elinde fotoğraflı ve lazım gelen izahatı hâvi bir vesika vardı ve defterlerimiz muntazam bir halde idi. Fakat, rıhtımda toplanan eşyayı vapura taşımak bir mesele idi.. Hamal bulmak ve sonra birçok para vermek lazımdı. Tomson da,vapurun o akşam hareket edeceğini ileri sürerek eşyanın hemen vapura naklini istiyordu.

Şaşırıp kalmıştık.Bir an için düşünüp çare buldum ve “..Ben bu eşyayı iki saat içinde vapura nakl ettiririm, fakat siz hiçbir itiraz etmeyecek ve uzaktan seyirci kalacaksınız” dedim.

Tomson güldü ve “Muhammed'in yeni bir mucizesini mi göstereceksiniz?” cevabıyla mukabele etti.

“Evet! Çok iyi keşfettiniz!.. Ben de Muhammed’in bir mucizesini size göstermek istiyorum” cevabını verdim.

“..Pek iyi,hiçbir itiraz etmem”,şeklinde cevapladı.

İngiliz ordusunun ahmâl ve eskalini taşımak için yüzlerce Mısırlı hamal vardı. Bunların çavuşları olan,eli kamçılı bir Arap orada bulunuyordu.

Yanına giderek ve bizim Müslüman ve muhacir olduğumuzu bildirdikten sonra eşyamızın vapura nakli için maiyetindeki hamallara emir vermesini rica ettim. Adamcağız derhal avazı çıktığı kadar bağırarak..;

“..Bakınız evlatlar! Amucamız(!) bize ne teklif ediyor. Bu eşyalar şimdi vapura taşınacak...Biz de Müslüman kardeşlerimize dinen mecbur ve mükellef olduğumuz yardımı yapacağız!” sözlerini söyledı.

Bunun üzerine yüzlerce Mısırlı hamallar bir anda tehacüm ederek eşyamızı iki saata varmadan vapurun ambarına indirdiler.

İŞGALCİLER GELMİŞ,KENDİLERİNDEN OLMAYAN(MÜSLÜMAN-TÜRKLERİ) TAHLİYE ETMEYE ÇALIŞIYOR LARDI.

Tomson hayret ve hiddetle bakıyordu. “İşte Muhammed’in mucizesi!” dedim. Hiçbir cevap vermedi ve oradan çekilip gitti.Elanga vupuru da tayin edilen saatta hareket etti. Beyrut’ta kaldığım uzun seneler zarfında her sınıf halk ile hüsn-i muaşerette bulunmuştum.

Başta müftü olduğu halde, memleketin uleması ve ekser eşrafı bizi teşyi için geldiler…Kucaklaştık,ağlaştık…

Bu şekil,tarzda Suriye'den,(Beyrut,o zaman Suriye’ye bağlıydı) ebediyen ayrıldık…

(Ayrıldığımız Suriye'de hâlâ istikrar olmadığı gibi,kardeş kavgası devam ediyordu.)

İngilizlerden aldığım erzaktan bir hayli tasarruf etmiş ve bunları sattırmıştım; bu sayede bir hayli para toplanmıştı. Gider ayak, Fransız karargâhından da beş yüz mısır lirası aldım. Bizim Zamanımızda belediyece bir iâne toplanmış ve bundan beş yüz lira kalmıştı. Bu parayı da isteyip aldım ve hepsini yolda vatandaşlara tevzi ettim. Bizi teşyi’e gelenlerle veda ettikten sonra ben de vapura geçtim.

 Çok yorgun idim... Vapurun Seylanlı kamarotlarına bin müşkilât ile bir banyo hazırlamalarını anlatabildim. Banyoya girdiğim sırada vapur da hareket etmeye başladı. O aralık kapıya bazı zevat (gelip) hemen dışarı çıkmamı istiyorlardı.“Ne oluyor?” sorduğumda, heycanla,“..Çıkınız, çıkınız, neler göreceksiniz?” diyorlardı.

Şöyle böyle giyinip güverteye çıktığım vakit,eşyamızı vapura taşıyan Mısırlı hamallarla Beyrutlu binlerce adamların rıhtım üzerinde saflar teşkil edip ve bir bayrak açıp “Allahu yansuru'l İslâm” (Allah İslâm’ı muzaffer edecek) diye bağırdıklarını ve bizimkilerin de vapurdan mukabele ettiklerini gördüğüm zaman,bilâ-ihtiyar gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Orada hazır bulunan İngiliz ve Fransız zabitleri put gibi hareketsiz durmakta ve bu heyecanı ve tezahüratı hayretlerle görmekte idiler.

Miralay Tomson “Muhammed’in yeni bir mucizesini” daha görmüştü.

Bu hal,din-i Muhammedî’nin vücut vermiş ve asırlardan beri idameye muvaffak olmuş olduğu “uhuvvet-i diniye”ye ait bir tezahür ve galeyan idi.

Bu rabıtayı kırmak ve “cihet-i câmia-yı İslâmiye”yi ortadan kaldırmak isteyen kâfirlere lanet etsin!..

* * *

Hüseyin Kâzım Kadri efendi kimdir?

Siyâset adamı ve yazardı. 870 yılında İstabul'da doğmuştu.Soğukçeşme Askerî Rüştiyesinde ilköğrenimini,Mülkiye Mektebini,İzmir İngiliz Ticâret Mektebini bitirdi. Kendi kendini yetiştirdi. Arapça,Farsça,İngilizce,Fransızca,Lâtince ile Grekçe,yâni Rumca'yı öğrendi. Zirâat tahsili için Almanya'ya gitti. (Gönderilmişti.)

Dönüşünde,Aydın vilâyeti Muhâsebe Kaleminde,İstanbul Mâliye Nezâreti Mektûbî Kaleminde ve Hâriciye Nezâretinde memurluklarda bulundu. Dârüşşafaka Lisesinde astronomi öğretmenliği yaptı. Bir sene Manisa'daki çiftliklerine çekilerek çiftçilikle uğraştı.1908'de Meşrûtiyet'ten sonra Tevfik Fikret,Hüseyin Câhid ile Tanin Gazetesi'ni çıkardılar.

Samsun,Selânik mutasarrıflık larında,Halep vâliliğinde,İstanbul Şehreminliğinde,vâli vekilliğinde,Selânik vâliliğinde çalıştı.1912'de Meclis-i Mebusân'a Manisa mebûsu olarak girdi. İttihatçılar tarafından tekrar Selânik vâliliğine gönderildi (1912). Rumeli,Balkan Harbi ile kaybedilince,İttihatçılarla arası açıldı ve Beyrut'a gitti (1914).

Büyük Türk Lügati'ni hazırlamaya başladı.Sûriye'nin Osmanlı İmparatorluğun dan ayrılması üzerine,yerliler tarafından Beyrut vâliliği teklif edildi.Fakat ,kabul etmedi. İstanbul'a gelerek yeniden siyâsî mücâdeleye başladı. Mütârekede Meclis-i Mebûsan’a Aydın mebûsu olarak girdi ve ikinci başkan oldu.

İşgâl kuvvetlerince meclisin dağıtılması üzerine, aynı sene,Tevfik Paşa kabinesinde Ticâret,Zirâat ve Evkaf nâzırlıkla rında bulundu. Ankara hükümeti ile olan anlaşmazlığı çözmek için Müşir Ahmet İzzet Paşa başkan lığındaki heyette bulundu. Bilecik mülâkâtında uzlaşmanın imkânsız olduğunu görerek istifâ etti.Ticâretle uğraşmaya başladı. Son yıllarını Beylerbeyi'ndeki yalısında geçirdi. Hava değişimi için gittiği Tarsus'ta öldü. Nâşı İstanbul'a getirilerek Küplüce Mezarlığına defin edilmişti.(1934).

Ölümünden iki yıl önce değerli kütüphânesini Üsküdar'da bulunan" Selim Ağa Kütüphânesi"ne bağışladı.

Dînî eserlerinde Şeyh Muhsin-i Fânî takma adını kullandı. Altmışa yakın yazılmış eseri vardı.

Bunlardan bir kaçı..;

"Hak ve Hakikat,Felâha Doğru, İstikbâle Doğru, İslâm'ın Avrupaya Son Sözü, Yirminci Asırda İslâmiyet, "Arnavutlar Ne Yaptı?" "Çar Nikola'ya Açık Mektup", 10 Temmuz İnkılâbı ve Netâyici,Nüzûl,Beyân,Târih Hâtıraları,  Büyük Türk Lügati, İnsan Hakları Beyannâmesinin İslâm Hukûkuna Göre Îzâhı,",eserlerinin belli başlılarındandı.

II. Meşrutiyet devrinin önemli siyaset ve fikir adamlarından Hüseyin Kazım Kadri (1870-1934) bir Osmanlı bürokrat ailesinde yetişti.Dostları arasında Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet,Hüseyin Cahit,Ziya Gökalp,Fatin Gökmen,gibi dönemin değişik fikir akımlarına- meyilli- mensup şahsiyetler de vardı.

Dinî mesele,konularda," modern?",siyaset ve müesseseler konusunda "muhafazakar" bir tavır sergileyen Hüseyin Kâzım'ın hatıraları, II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet,Milli Mücadele ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarının siyasî ve fikrî tartışma ları,mücadeleleri için yeni bilgiler ve farklı yorumlar ihtiva eden önemli bir kaynaktı.

Siyasi ve idari hayatının İstanbul,Trabzon,Selanik,Halep,Beyrut gibi Osmanlı coğrafyasının değişik merkezlerinde geçmiş olması hatıralarının değerini daha da artırıyor.

* * * 

*Burda adı geçenlerin cümlesine,selâm ve rahmetlerimizi gönderiyoruz.

Geçmişi okuyabilme.Eski Türkçe ile yazılmış olan bu tercüme kitapları okumada  fayda vardı.

Yazar Hakkında

Mehmet Ali Yeniyurt Diğer Makaleler