Toroya Efsanesi
Çanakkale de geçen savaş
Adina kitap,filim,disketler çekilen Troyalılar;
TROYA (Troja)EFSANE,HİKÂYESİ
Troya'yı, Troya Savaşı'nı,tahtadan yapılan atı,dünyanın en güzel kadını Helena'yı duymuşsunuzdur.
(BİZİMDE İSTAN BUL,BEYOĞLU ÇİKMAZ SOKAKTA,HARİKLİA ADINDA BİR SEVGİLİMİZ OLMUŞTU,ANNESİ,"ELADO HARİKLİA!" ÇAĞIRIP DURURDU.(M.Ali)
TOROYA'NİN HİKÂYESİNİ KISACA AKTARMAYA ÇALIŞALIM.
(Heinrich Schiliemann,(d. 6 Ocak 1822 / ö. 26 Aralık 1890), Alman tüccar ve amatör arkeologdur;solda)
(İzmir'de ki yeğenimiz Altan'la WhatsApp'laToroya resimlerini gönderince,bu yazıyı aktarmaya vesile olmuştu.Kardeşi Hüseyin'nin oğlu Metehan ile.)
(TR(U)OYA HAZİNELERİNİ BULAN ALMAN,SOLDA)
Antik Troya şehrinin ve bu şehir üzerine yapılan savaşın hikâyesi 3.000 yıldır dilden dile dolaşıyordu.Bunu kısaca aktarmaya çalışalım.
(Truva Savaşı, Yunan mitolojisinde, Truvalı Paris'in Sparta Kralı Menelaos'un karısı Helen'i kaçırması sonucunda Yunanların (Akaların) Anadolu'daki Truva şehrinde saldırmasını konu alan savaştır. Savaş, Yunan mitolojisi ve edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir ve detayları Anadolu'lu ozan Homeros'un İlyada ve Odysseia adlı destanlarında anlatılmaktadır. İlyada, on yıl süren savaşın son bir aylık dönemini en ince ayrıntılarına kadar anlatırken Odysseia, Yunan komutanlardan Odysseus'un Truva'nın düşüşünden sonra vatanı İthaka'ya yaptığı yolculuğunu dile getirir. Zeus, düzenlediği Peleus ile Thetis'in düğününe tanrıçalardan Eris'i davet etmez. Bunun üzerine Eris, düğüne altın bir elma göndererek, bunun "en güzel tanrıçaya" verilmesini ister. Athena,Hera ve Afrodit altın elmanın kime verilmesi gerektiği konusunda anlaşmazlığa düşünce Zeus, tanrıçaları Paris'e gönderir ve en güzel tanrıçayı Paris'in seçmesini ister. Paris altın elmayı Afrodit'e verir. Karşılığında Afrodit, " kadınların en güzeli" olan Helen'i, Paris'e aşık eder. Paris,Sparta'yı ziyaretinde Helen'e aşık olur ve iki aşık birlikte Truva'ya dönerler. Kendilerine hakaret edildiğine inanan Yunanlar,Menelaos ve kardeşi Mik en Kralı Agamemnonn liderliğinde Aka ordusunu toplar ve Truva'ya bir sefer düzenler. Helen'in iade edilmesi ve kendilerine tazminat ödenmesi tekliflerine olumlu yanıt vermeyen Truvalılar ile uzun ve zorlu bir savaşa girerler. Truva'nın mitolojik bir kent olduğu düşünülürken, 1870 yılında Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından başlatılan ve ikinci dünya savaşından önce Amerikan arkeolog Blegen tarafından gerçekleştirilen kazıların sonucu olarak,Çanakkale Boğazı'nın(Çanakkale Boğazı ya da tarihî adıyla Dardanel-ya (Yunanca: Δαρδανέλλια, Romanize: Dardanellia (Dardanos'un Geçidi), Asya ile Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran ve Ege Denizi ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan bir boğaz ve uluslararası su yoludur.) güney sahillerinde,Küçük Asya'nın kuzey batısındaki Troas bölgesinde bir sırtın üstünde bugünkü Çanakkale'nin birkaç kilometre güney batısındaki Hisarlık tepesinde dokuz kere yıkılıp yeniden kurulmuş çok eski bir şehir bulundu. Truva, deniz baskınlarından korunacak kadar içeride olmasına karşın Helespontos (Çanakkale) ile Karadeniz'i bağlayan ticaret yoluna hakim olacak kadar denize yakın bulunuyordu. Her yıkılışında yeniden yapılmış bu önemli ticaret şehrinde dokuz tabaka meydana çıkarıldı. Bunlardan MÖ 15-12. yüzyıla ait olan 6. tabaka, Homeros’un anlattığı Truva'dır. Homeros'un Truva Savaşı'nda bahsettiği kentin Yunanlar tarafından tahrip ediliş tarihi olarak ilk çağda MÖ 1184 yılı kabul edilir.)
FİLİMİ DE ÇEKİLEN YAŞANMIŞ HİKÂYE
Durmadan bir yerden bir yere yolculuk eden hikâye anlatıcıları tarafından yayılan bu hikâye MÖ yedinci ila sekizinci yüzyılda Yunan ozan Homeros tarafından kelimelere, Yunan ve Romalı sanatçılar tarafındansa güçlü imgelere döküldü. Geçmişte dinleyicilerin aklını başından alan bu çetrefilli hikâye günümüzde de ilgi çekmeye devam ediyor.
Bunu sebebini anlamak pek de güç değil. Ne de olsa bu, her şeyi, aşkı ve kaybı, cesareti ve tutkuyu, şiddeti ve intikamı, zaferi ve trajediyi efsanevi ölçüde ele alan unutulmaz bir hikâye.
Hikâyenin ele aldığı uzun yıllar boyunca süren olaylar (antik Grerek)Yunanistan'ın efsanevi geçmişinde yaşanıyor. Hikâyenin kalbinde Anadolu’nun batı kıyısında konumlanan, bir kadının kaçırılması üzerine intikam almak için Ege Denizi'ne açılan Yunanların 10 yıl boyunca kuşatma altında tuttuğu güçlü Troya şehri yatıyor. Bu antik dünya savaşına yalnızca faniler değil göksel karakterler hatta tanrılar da katılıyor.
Ne yazık ki bu doğrusu yanlışı kolayca anlaşılır bir hikâye değil. Kahramanları, en çok da Akhilleus, hem destansı bir güce hem de insani bir zafiyete sahip. Hikâyenin sonunda tam olarak kimin kazandığı ise bilinmiyor.
Yunan kahraman MÖ 530 dolaylarına ait bu siyah figürlü amforada Akhilleus, Troyalıların tarafında savaşan Amazon kraliçesi Penthesilea’yı öldürürken betimleniyor.
PARİS'IN YARGISI OLAN
Deniz tanrıçası Thetis,nifak tanrıçası Eris dışında tüm tanrı ve tanrıçaların davetli olduğu bir düğünle bir ölümlüyle evleniyordu. Bu duruma öfkelenen Eris düğünün yapıldığı yere üzerinde “En güzeline” yazılı altıdan bir elma fırlattı. Üç tanrıça,Hera, Afrodit ve Athena, bunu üzerilerine alınınca, tanrıların kralı Zeus bu işe bulaşıp arada kalmak istemediğinden topu Troya prensi Paris’e attı. Kazanan, Paris'e dünyanın en güzel kadınının,Helena'nın aşkını vaat eden Afrodit oldu. Fakat ortada ciddi bir sorun vardı. Helena hâlihazırda Sparta kralı Menelaos’la evliydi.
Bu Etrüsk mezar resminde Paris’in yargısı gösteriliyor. Solda, Paris üç tanrıçayı bekliyor. Sağda ise Helena’ya üç kadın mücevher ve güzel koku sunuyor.
Uğruna bin gemi kaldırılan kadın
Troya prensi Paris, Sparta'ya bir devlet ziyareti için gelmiş, fakat ölçüyü aşarak kralın karısı, Sparta kraliçesi Helena'yla kaçırmıştı. Helena'yı geri getirmek ve zedelenen onurunu onarmak isteyen Menelaos, Yunan kahramanlarından oluşan devasa bir ordu topladı. Ordunun lideri, Menelaos'un kardeşi, Miken kralı Agamemnon'du. Ordu Troya'ya yelken almış,karargâh kurmuş ve kenti kuşatma altına almıştı. Ancak, Troya'nın surları güçlüydü, Troyalılar ise kentlerini dokuz yıllık savaş boyunca büyük bir cesaretle savundu. Yakınlardaki Troya şehirlerine akınlar düzenleyip oradaki bazı sakinleri esir alan Yunanlar nihayetinde savaşta galip geldi. Esir alınanlar arasında Yunan kahraman Akhilleus’a onur ödülü olarak verilen genç kadın Briseis de vardı.
AKHİLLEUS'UN ÖFKESİ BİTMEZ...
Savaşın onuncu yılında, Homeros'un İlyada'sında anlattığı üzere bazı çarpıcı olaylar yaşandı. Yunan birliklerinin önderi Kral Agamemnon, Akhilleus’a ganimet olarak verilecek Briseis’i kendisi için esir aldı. Bu duruma öfkelenen Akhilleus birlikleriyle birlikte savaştan çekildi. Akhilleus'un annesi deniz tanrıçası Thetis, Agamemnon oğlunun onuruyla oynamaktan pişman olsun diye, Troyalıları bir süre kayırması için Zeus'a yalvardı. İlerleyen çatışmalar sırasında, Troyalılar gelişme kaydederek Yunan gemilerine tehlike yaratacak kadar yakın bir noktada karargâh kurmayı başardı. Onları geri püskürtmeye can atan Akhilleus'un yakın arkadaşı hatta belki de sevgilisi Patroclus, Yunanların moralini yükseltmek ve Troyalıların gözünü korkutmak için Akhilleus'un kılığına girerek Yunanları savaşa yöneltti. Başta planı işe yaramıştı, fakat daha sonra Troya prensi Hektor tarafından öldürüldü. Arkadaşının ölümü üzerine yas dolu bir öfkeye bürünüp gözü Hektor'dan intikam almaktan başka bir şey görmeyen Akhilleus, Agamemnon'la olan tartışmasını bir kenara bıraktı.
Bu içki kabı üzerine resmedilen sahnede, Akhilleus savaş ganimeti Briseis iki elçi tarafından götürülürken çadırının içinde, pelerinine sıkıca sarılmış şekilde oturuyor.
HEKTOR'UN ÖLÜM
Akhilleus annesinin getirdiği yeni zırhını giyerek savaşa geri döndü. Zafer bir kez daha Yunanların tarafındaydı, Akhilleus Hektor'u öldürüp intikamını almıştı.
Akhilleus ve Hektor savaşta karşı karşıya geliyor. Akhilleus hamle yaparken Hektor geri çekiliyor. Göğsündeki yaradan kan fışkırıyor.
İçi yas ve öfke dolu olduğundan, Hektor'un bedenini, ona geleneksel bir cenaze düzenleyecek Troyalılara bırakmadı. Hektor'un cansız bedenini Troya surlarından korkuyla izleyen ailesinin gözleri önünde savaş arabasının arkasına bağlayıp sürükleyerek aşağıladı. İlerleyen günlerde, bedenini defalarca toz toprak içinde sürükledi. Hektor ve ailesine acıyan tanrılar Hektor'un bedenini çürümekten korudu. Haberci tanrı Hermes, Hektor'un kederli babası,Troya Kralı Priamos’un gizlice Yunan karargâhına girmesine yardımcı oldu. Oğlunun bedenini fidye karşılığı bırakması için Akhilleus’a yalvardı. Akhilleus’un içindeki amansız intikam arzusu biraz olsun dinince, Priamos’un ricasını kabul etti. Artık Hektor’un cenazesi yapılabilirdi. İlyada’nın son kısmında hikayenin bu noktası ele alınıyor.
Troya kralı Priamos oğlu öldüren Akhilleus'un elini öpüyor. Roma dönemine ait bu muhteşem gümüş kap Danimarka’da bir kabile şefinin mezarında bulundu.
(C; National Museet Denmark)
AKHİLLES'İN ÖLÜMÜ...
Hektor ölmüştü fakat savaş devam ediyordu. Troya henüz düşmemişti, bazıları çok uzaklardan olmak üzere birçok müttefik kentin yardımına geliyordu. Yunanlar Akhilleus'un yardımıyla hem Amazonları hem de Kral Memnon önderliğindeki Habeşistanlıları mağlup etti. Ancak, Akhilleus kaderinde genç yaşta ölmek olduğunu biliyordu, annesi ona Troya'da savaşırsa kısa bir ömrü olacağını söylemişti. Ölümü, Helena’yı kaçırarak savaşı başlatan Troya prensi Paris'in elinden oldu. Anlatıma göre Thetis, oğlu Akhilleus’u yaralanmalardan korumak için suları değdiği her yeri koruyan Styx nehrine batırmış, batırırken de topuğundan tutmuştu. Paris onu vücudunun geri kalanının aksine kuru kalarak saldırıya açık olan topuğundan vurmuş, böylelikle bu büyük savaşçıyı yere sermişti.
TROYA'NIN DÜŞÜSÜ
Nihayetinde Yunanlar savaşı kurnazlığıyla ünlü İthaka kralı Odysseus'un tasarladığı dâhiyane bir hileyle kazandı. Geri çekilme numarası yaparak, hazırladıkları tahta atı tanrılara bir sunu olarak Troya'nın kapılarına bıraktılar. Atın içine en yiğit askerlerini saklamışlardı. Troyalılar numaraya kanarak atı şehrin içine aldı ve zaferlerini kutlamaya başladı. Gece çöktüğünde,atın içinde saklanan askerler dışarı çıkarak şehr kapılarını içeri sızmayı bekleyen Yunan ordusuna açtı. Şehir yağmalanır.
ALMAN DERGİSİ BU HAFTA BU KONUYU İŞLEMİŞ.
(Sir dolu Troya )
Kral Priamos ve Hektor'un küçük oğlu Astyanax'ın da dâhil olduğu erkekler ve oğlanlar vahşice katledildi kadınlarsa esir alındı. Troya düşmüştü. Yine de Troyalılar'ın hayatta kalma umudu vardı. Kral Priamos’un kuzeninin oğlu Aeneas, yaşlı babası, oğlu ve bir grup Troyalıyla kaçmayı başardı. Aeneas'ın hikâyesi Vergilius'un Aeneis destanında anlatılıyor.
Roma dönemine ait bu lahit kapağında tahta at kentin içine alınırken betimleniyor. Atın miğfer ve kalkanla zırhlanmış oluşu içinde saklanan askerlere çağrışım yapıyor.
GERİ YURDA DÖNÜŞÜ
Troya'nın düşüşünden sonra, hayatta kalan kahramanlar ve birlikleri kazandıkları zaferin pek de keyfini çıkaramadı. Tanrılar kızgındı zira çoğu Yunan, şehrin yağma lanması sırasında kutsal şeylere saygısızca davranmıştı. Yalnızca çok az sayıda Yunan evine kolaylıkla dönmüş veya dönüşlerinin keyfini çıkaracak kadar yaşamıştı. Yolculuğu en zor, en uzun ve en çetrefilli olansa Odysseus'tu.
Deniz tanrısı Poseidon'un gazabına uğrayan Odysseus Akdeniz'in en ücra noktalarına gitmeye zorlandı. Bu zorlu yolculuğunda karşısına fırtınalar, gemi kazaları, tek gözlü devler olan Kikloplar'dan sesleriyle büyüleyen Sirenler’e kadar birçok tuhaf yaratık ve tehlikeli insan çıkmıştı. Nihayet yurduna döndüğünde, evinin bu yolculuktan sağ çıkamayacağını düşünen karısıyla evlenmek isteyenler tarafından kuşatıldığını gördü. Denizin yüzünde geçirdiği on yılın ardından bu son zorluğun da üstesinden gelen Odysseus, adamları öldürerek sadık karısı Penelope’yle yeniden bir araya geldi.
(Odysseus'un izlediği rota)
Odysseus'un da yurda ulaşmasıyla Troya Savaşı olayları sona erdi.
BU,ASYA(Doğu'yu)-PARİS(Batı'yı temsil ederler) SENBÖLÜ,MÜNİH OSTBAHNHOF'TA YER ALIR
Yunan veya Troyalı,galip veya mağlup, kadın veya erkek,hikâyenin kahramanları geçmişten günümüze dinleyicileri dikkatini çekmeye devam ediyor.
( 200 Yıl önce Heinrich Schliemann,hazineleri bulmuştur.Yandaki resimde böyle yazar.)
FATİH SULTAN MEHMET,RUM TARİHÇİ İLE BİRLİKTE BU ALANI GEZERLER.
Fatih,"Troyalıların vatanını geri aldık,ruhları şad olsun" der.
BATI'YA KAÇIRILAN OSMALI ESERLERİ.
(TİTEL/PORFİL RESMİ;OSMANLI DÖNEMİ'NDE KAZI ÇALIŞMALARI)
YeniyurtTarih/HistoriSayfası/ Mehmet Ali /06.01.2022
0 Yorum